Yaklaşık 35 bin yıl önce Buz Çağı insanları mağaraların duvarlarına semboller çizmişlerdi. Avcı -toplayıcı olan buzul çağı insanlarının av sırasında kullandıkları kemikler üzerine ya da mağaraların duvarlarına yaptıkları görseller kendilerinden sonra gelenler için anlaşılır bir iz bıraktı. Avın kutsallığı ya da törensel bir kutlamayı anlatan bu çizimler çağlar arası en eski iletişim dilini oluşturmuştu. Tarihöncesinin sessizliği bozulmuştu.
İlk resimsel yazı sistemi Sümerliler tarafından MÖ 3250 civarında kullanılmaya başlandı. Sümerlilerin resimsel yazıyı kullandığı dönemde Mısır’da da Hiyeroglif resimsel dil kullanılmaya başlanmıştı. Resimsel – Piktografik – yazı, anlatılmak istenen kavramın şeklinin çizilmesi ile başlamıştı. Anlatılmak istenen dağ ise üç tane yan yana tepe çiziliyor, anlatılmak istenen eğer kadın ise bir üçgen çiziliyordu. Bu şekilde yaklaşık 2000 görsel kullanılıyordu ve her bir görseli ezberlemek bugün tüm yol işaretlerini ezberlemek gibiydi.
Bu sistem zamanla yerini bir düşünceyi de anlatmaya başlayan ve olasılıkla ilk hece sisteminin de başladığı MÖ 3000 binde ortaya çıkan İdeograma dönüştü. İdeogramda birkaç resimsel işaret bir araya gelerek bir anlam ortaya çıkarıyordu. Bu şekilde yazı bir değişim geçirmişti. Üçüncü önemli değişim ise yine Sümerliler tarafından kullanılmaya başlanan çizgisel yazı sistemiydi. Bu, “Çivi Yazısı” olarak bildiğimiz sistemdi. Artık resimsel işaretler daha sadeleşmiş ve onların yerini çizgi ile gösterilen yazı almaya başlamıştı. Bu çok daha kullanışlı bir yöntemdi. Sümerlilerden sonra Akkadlar ve birçok uygarlık çivi yazısını kullandı.
Yaklaşık MÖ 900 civarında Fenikeliler yeni bir yazı dili geliştirdiler. İlk kez harf sistemli bir yazı sistemi ortaya çıkmıştı ve ilk harf aleph ikinci harf ise bet’ti. Sonraki yüzyıllarda Alfabe ismi bu yeni yazı sisteminin ismi olarak kabul edilecekti. Fenikeliler sadece sesli harf kullanmıyorlardı, sonraki yüzyıllarda Fenikelilerden alfabeyi alan Hellenler sesli harfleri de ekleyerek yazının evrimsel gelişimine önemli bir katkı sunacaklardı.
Sümerliler yazıyı ticari işlemleri için insan belleğinin dışında saklanabilir bir bellek olarak kaydedilmesi için kullanılmıştı. Yazının sonraki yüzyıllarda gelişimini sağlayanlar ise yine tüccarlardı. Yazı, ticari bir gereksinimle ortaya çıkmış insanlık tarihine armağan edilmiş büyük bir keşifti.
.
ÇİVİ YAZISI
M.Ö. IV. yüzyıla kadar varlığını sürdüren çivi yazısı başta Sümerler olmak üzere; Akkadlar, Babilliler, Elamlılar, Assurlular, Hititliler, Urartular ve en son Persler tarafından kullanılmıştı.
Yazının gelişiminin üçüncü aşamasını oluşturan çivi yazısı da kendinden önceki hesap taşları ve piktografik yazı ile birlikte Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır. Kile yapılan resimsel çizimlerin zorluğu ve ifade edilmek istenen kavramlarda, var olan kayıt sisteminin yetersiz kalması nedeniyle yazmanlar resimsel anlatımları çizgisel şekil kullanarak yazmaya yöneldiler. Bu süreç, çizgisel bir yazı olan linear’a geçişi sağladı. Kil tabletlerin üzerine ucu sivri ve kesik, batırıldığı yerde üçgen biçimli bir iz bırakan bu yazıya Latince “çivi” anlamına gelen “cuneus” dendi. M.Ö. IV. Binyıl’ın sonunda ortaya çıkan ve III. Binyıl’ın başında yazılmaya başlanan yazı, başlangıçta ekonomik belgelerde kullanılırken; M.Ö. 2.600–2.100 yılları arasında tarihi ve edebi metinler için de kullanıldı.
Sümerce’de DUB, Akkadca’da Tuppa, Hititce’de Tuppi olarak adlandırılan kil tabletlerin formu dikdörtgen, arka yüzleri düz, ön yüzleri bombeliydi. Soldan sağa yazılan çivi yazısında, satır çizgisi kullanılır ve tabletin sonuna ise tabletin içeriği ve yazıcının adı gibi bilgiler yazılırdı..
Akrofoni yöntemi sayesinde insanoğlu sesleri tespit etti ve bunun sonucu olarak heceler ortaya çıktı.Neolitik Dönem’le (M.Ö. yaklaşık 9.000’ler) birlikte yerleşik hayata geçen insanoğlunun hayatta kalabilme zorluklarının değişimiyle birlikte dil de kendini geliştirmek zorunda kaldı. İletişim aracı olarak “piktografik” (resim) işaretler taşıyan taş, kemik ve diğer malzemeler kullanıldı. Yazının prototipi olarak kabul edebileceğimiz bu şekiller zamanla gelişerek ideogram ve sembollere dönüştü. Ancak bunlar belli bir düşünceyi ya da soyut bir kavramı temsil eden cümle ya da kelimeleri ifade etmediğinden; bu kavramları ifade edebilmek için “akrofoni” denilen bir yöntem geliştirildi. Buna göre, resimlendirilmeleri kolay tek heceli sözcüklerin ses değerleri, aynı sesi taşıyan başka sözcüklerde geçen kelimeler için de kullanıldı. Akrofoni yöntemi sayesinde insanoğlu sesleri tespit etti ve bunun sonucu olarak heceler ortaya çıktı. İlk hece sisteminin de başladığı M.Ö. III. Binyıl’da ortaya çıkan ideogramda birkaç resimsel işaret bir araya gelerek bir anlam ortaya çıkarıyordu. Bu şekilde yazı değişime uğradı.
Hazırlayan: EMRE YAMAN