İnsanoğlunun bilinen ilk iletişim macerası yaklaşık 35 bin yıl önce Fransa’da Grotte Chauvet mağarasında başladı.Bu dönemde insan, “hayatta kalma” ve “var olabilme” üzerine odaklanmış bir hayat sürdürüyordu. Dış etkenlerden korunabilmek, kötülükleri uzaklaştırmak, yağmur yağdırmak, güneşin tekrar doğmasını sağlamak, yabanıl hayvanların saldırısından korunmak için törenler yapıyorlardı. Bu ritüeller birtakım sesler ve basit ritmik hareketlerden oluşuyordu. Yaşamak için avlanmak zorunda olan buzul çağı insanı, hem ritüelleri gereği hem de kendini ifade edebilmek adına, av sırasında kullandığı kemikler üzerine ya da yaşadıkları mağaraların duvarlarına yeryüzünün bilinen ilk görsellerini yaptı. Yakın çevrelerinde bulabildikleri her türlü malzemeyi denediler. Önce mağara zeminine veya duvarlarına ıslak çamuru sürüp, üzerine parmakla figürler çizdiler; daha sonra çakmak taşı ve diğer sert taşlarla duvarları kazıdılar. Bir zaman sonra mineral tozlarından ürettikleri doğal boyalarla mağara resimlerini boyamayı başardılar. Böylece avın kutsallığı ya da törensel bir kutlamayı anlatan bu çizimler, çağlar arası en eski iletişim dilini oluşturmuş oldu. Tarihöncesinin sessizliğine ses olan ilk fotoğraflardı bunlar; mağara insanlarının bugüne fısıltıları.